Prof. Dr. Fuat Sezgin Anısına Düzenlenen “İslam Sosyal Bilimler Tarihi Paneli” İstanbul Üniversitesi’nde Gerçekleştirildi
Prof. Dr. Fuat Sezgin anısına düzenlenen “İslam Sosyal Bilimler Tarihi Paneli” İstanbul Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, İbn Haldun Üniversitesi ve İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ortaklığında 2 Mayıs 2019 tarihinde İÜ Rektörlük Binası Doktora Salonu’nda gerçekleştirildi.
Panelin açılış konuşmaları İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Dr. Coşkun Yılmaz ve İÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak tarafından gerçekleştirildi.
“Etkinlik Fuat Sezgin Anısına Düzenlenecek Faaliyetlere Örnek Teşkil Edecek”
İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürü Dr. Coşkun Yılmaz 2019’un ‘Fuat Sezgin Yılı’ ilan edilmesi münasebetiyle çok sayıda etkinlik düzenlendiğini belirterek, “Burada tertip edilecek olan toplantı Fuat Sezgin Yılı kapsamında ülkemizde düzenlenen en nitelikli etkinliklerden bir tanesidir. İstanbul Üniversitesi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi, İbn Haldun Üniversitesi ve İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü olarak düzenlediğimiz bu etkinliğin Fuat Sezgin anısına düzenlenen faaliyetlere örnek teşkil edeceğine inanıyorum. Bugünkü etkinlikte, Fuat Sezgin ile birlikte temel meselelerimizi gündeme getirecek olan idari görevlerinin yanı sıra akademik olarak da son derece önemli isimler yer almaktadır. Son zamanlarda ülkemiz için önemli isimler vefat etti. Bu önemli isimlerin vefatlarıyla şunu gördük ki ülkemizin önde gelen ilim, bilim ve sanat insanlarının vefatlarına Cumhurbaşkanlığı nezdinde bir ilgi gösterildi. Bu durum, ülke ve devlet olarak bilime bakış açımızdaki değişimi ve gelişimi, devlet adamlarımızın bu konuya bakış açısını göstermektedir. Bu tür etkinlikleri kuru bir övgüden çıkartıp nitelikli bir düşünmeye, bilimsel araştırmaya, köklere dönmeye ve gelecek inşası oluşturmaya vesile kılabilirsek bu gayretler de amacına ulaşmış olacaktır” ifadelerini kullandı.
“Toplantı Fuat Sezgin Hocamızın Hatırasına Sahip Çıktığımızı Göstermesi Açısından Önemlidir”
İÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak kurumların birlikte çalışarak bir sinerji ortaya çıkarmasının özlenen bir davranış olduğuna değinerek, “Üniversitelerimizin değerli Rektörlerine bu etkinliğe iştirak ettikleri için teşekkür ediyorum. Gördüğünüz gibi kurumlar birlikte çalışabiliyor, bir fikir etrafında toplanabiliyor ve kendi güçlerini birleştirerek toplumun ihtiyaç duyduğu sesin daha gür çıkmasına vesile olabiliyor. Bu, bizim için Fuat Sezgin hocamızın vesile olduğu en güzel sonuçlardan bir tanesi. Ülkemiz teknolojik olarak ileri gitmektedir ancak teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, her hareketin sosyal yönü ne kadar güçlü ise etki oranı ve kalıcılığı daha fazladır. Bu açıdan sosyal bilimlerin topluma yönelik yüzüyle ortaya çıkması ihtiyacı doğmaktadır. Bu toplantının her şeyden önce Fuat Sezgin hocamızın hatırasına sahip çıktığımızı göstermesi ve sosyal bilimlerin İslami bakış açısıyla insanlara söyleyecek çok şey olduğunu insanlara söylemesi açısından önemli olduğunu vurgulamak istiyorum” şeklinde konuştu.
Konuşmalarından ardından panelin “İslam Felsefe Tarihi” başlıklı açılış konferansı İstanbul Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Kaya tarafından gerçekleştirildi.
“İslamiyet İnsanlık Tarihindeki En Büyük İnkılabı Gerçekleştirmiş Bir Dindir”
İstanbul Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Kaya, günümüz modern dünyasında sosyal bilimler açısından kötü günlerin yaşandığını vurgulayarak, “Bugün toplumumuzda üstün zekâlı gençlerimiz tıp, mühendislik, hukuk gibi alanları tercih ediyorlar. Sosyal bilimleri tercih eden gençlerimiz de çok yetenekli olmakla birlikte bu alandaki gençler daha çok öğretmen olma hayali kuruyorlar. Dolayısıyla sosyal bilimlerde beklenen atılım gerçekleşememektedir. Aynı durum İlahiyat Fakültelerimiz için de geçerlidir. İslam Sosyal Bilimler Tarihi çok kapsamlı bir tanımlamadır. Şunu belirtelim ki İslamiyet Arap Yarımadası’nda ortaya çıktı. O toplumda İslamiyet’e kadar okuma yazma yoktu. Uzun yıllar kabile hayatı yaşanmıştır. Ancak gelişmiş sözlü bir gelenekleri vardı. Arap Yarımadası için her şey İslamiyet ile başladı. İslamiyet, insanlık tarihindeki en büyük inkılabı gerçekleştirmiş bir dindir. Kendi başına buyruk yaşamış, kan davalarının sürüp gittiği, ahlaksızlıkların cereyan ettiği bir toplumu 23 yıl gibi kısa bir sürede örnek sahabe bir topluma dönüştürmesi mucizedir. Müslümanların elinde Kur’an dışında yazılı bir metin yoktur. Çünkü insanlar İslamiyet’i yaymak için kendilerini seferber etmiş, dünyanın dört bir yanına yayılmışlardır. Kitap yazacak, düşünecek zamanları olmamıştır. Ancak Kur’an’ı iyi anlayabilmek için dile önem vermişlerdir” ifadelerini kullandı.
“11. Yüzyıl Müslümanlar İçin Altın Çağ Olmuştur”
İstanbul Üniversitesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Kaya sözlerine şöyle devam etti: “O dönemde müthiş bir düşünce özgürlüğü vardı. Kimse kimsenin düşüncesine müdahale etmiyordu. Bu tür bir fikir özgürlüğü içerisinde İslami düşüncede büyük bir gelişme yaşandı. İslam dünyasındaki bu gelişmeler, kısa zamanda dünyada rakipsiz bir İslam Medeniyeti oluşmasına neden oldu. Kelam ve fıkıh âlimleri ortaya çıktı. 11. yüzyıl Müslümanlar için altın çağ olmuştur. Müslüman ilim adamlarının o dönemde bilmedikleri hiçbir şey yoktu. 11. ve 13. yüzyıllar arasında çok sistematik eserler yazıldı. Ancak 13. yüzyıla gelindiğinde duraklama devri başladı. Sonrasında Müslümanlar, ilim dünyasında kendilerini tekrarlamaya başladılar. 13. yüzyılın sonlarında Osmanlılar ortaya çıktı. Osmanlılar, sahip oldukları ilmi mirasla dünyanın zirvesindeydiler. Ancak 17. yüzyılda Avrupa’da büyük bir devrim oldu ve Osmanlı Devleti zayıflamaya başladı. Osmanlı elde tutulması zor olan bir coğrafyaya yayılmıştı ve Osmanlı toplumu bir tarım toplumu olduğundan statik bir toplumdu. Ancak ticaretle uğraşan toplumlar son derece hareketlidir. Gittikleri yerlerde gördüklerini kendi ülkelerine götürdüler. Batı dünyası Rönesans’ı gerçekleştirdi ve akli ilimler ile dini eğitimi ayırdılar. Ancak Osmanlı Devleti bunu yapamadı. Tanzimat dönemi ile yeni okullar açabildiler.”
Açılış konferansının ardından Prof. Dr. Mahmut Kaya’ya hediyesi takdim edildi.
Panel, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zekeriya Kurşun’un moderatörlüğünde; İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Andı ve İbn Haldun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Recep Şentürk’ün tebliğleri ile devam etti.
“Fuat Sezgin Türkiye, İstanbul Üniversitesi ve İslam Dünyası İçin Bir Markadır”
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zekeriya Kurşun bu etkinliğin önemli bir eksikliği tamamlayacağına inandığını belirterek, “Fuat Sezgin bir bilim aşığı idi. Onun hayatı İslam Medeniyeti ile Batı Medeniyeti’nin yüzleşmesinin anlatıldığı bir hayattır. Kaderin bir cilvesi olarak ilim dünyasına armağan edilmiş bir şahsiyettir. Elbette Fuat Sezgin birileri tarafından keşfedilmemiş olsaydı onun gayretine baktığımızda mutlaka kendisini yine de ortaya koyacaktı. Gayretinden ve vazgeçmeyişinden dolayı bütün İslam dünyasında ve Avrupa’da tanınmış bir şahsiyet olmuştur. Fuat Sezgin hem Türkiye için, hem İstanbul Üniversitesi için hem de İslam dünyası için bir markadır. Gerçekten onu bu yıl anma şansı elde ettiğimiz için son derece şanslıyız” dedi.
“İslam Coğrafyasında Çok Sayıda Eser Kaleme Alınmıştır”
İÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, “İslam Tarih ve Coğrafyası” adlı konuşmasında şunları dile getirdi: “İslam medeniyetinde ilk asırlardan itibaren devlet ve toplum olma şuurunun sağlam temelleri ile tarih ve coğrafya bilimine dair önemli eserler meydana getirilmiştir. Tarih ve coğrafya yazıcılığının kökenini İslam’ın ilk dönemlerine kadar götürmek mümkündür. İslam öncesi Arap toplumunda yaygın olarak kullanılan menkıbevi tarih anlayışı Kur’an-ı Kerim’in tesiriyle gelişerek nitelik değiştirmiş ve yeni bir usul çerçevesinde tarih yazımının ilk örnekleri meydana getirilmiştir. Zaman içerisinde fetih hareketleriyle genişleyen İslam coğrafyasında temas kurulan yeni ve farklı kültürlerin de etkisiyle tarih-coğrafya yazıcılığı gelişme göstermiş, farklı formlarda çok sayıda eser kaleme alınmıştır. 9. ve 10. yüzyılda hem tarih hem de coğrafya yazıcılığı açısından genişleyen saha, gelişen medeniyet tasavvuru, temas edilen yeni kültür ve medeniyetlerin etkisiyle kendi içerisinde kemale ererek önemli eserlerin yazılmasına ön ayak olmuştur. Eski Yunan Medeniyeti, Mısır, İran, Türk Medeniyetleri bu üslubun oluşmasına katkı sağladı. Türklerde tarih yazım geleneği İslam Medeniyeti çerçevesinde oluşmuş ve gelişmiştir. Türkler tarih-coğrafya biliminin her alanında önemli eserler meydana getirmişlerdir. Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulması bütün ilmi ve edebi çalışmalarla birlikte tarih yazıcılığını da olumlu yönde etkilemiştir. Bu dönemde gerek Farsça gerek Arapça onlarca eser kaleme alınmıştır. İslam Medeniyeti’nde tarih ve coğrafya yazıcılığı şüphesiz Osmanlılar döneminde zirveye ulaşmıştır. Klasik dönem Osmanlı dünyasında gerek İslam tarihinin gerekse Osmanlı veya çeşitli coğrafyalarda kurulmuş devletleri konu edinen eserlerin yanı sıra, Avrupa devletlerini tanıma üzere yazılmış eserleri tercüme etmek yoluyla literatüre kazandırılan eserlerin varlığı da önemli bir konudur.”
“Piri Reis’in Çalışmaları 16. Yüzyıl Osmanlı Coğrafyacılığı Açısından Önemlidir”
İÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak coğrafya yazıcılığının Abbasiler döneminden itibaren yoğunlaştığını belirterek, “Müslüman coğrafyacılar 9. ve 10. yüzyıllarda önemli eserler vücuda getirmişlerdir. İbn-i Serabiyyun, Biruni, İbn-i Sina, Serahsi gibi filozof, matematikçi, astronom, coğrafyacı ve haritacıların önemli çalışmalar yaptıkları, coğrafya terminolojisi oluşturdukları, harita teknikleri geliştirerek ekvator, enlem boylam, kutup kavramları ile birlikte Güneş Sistemi ve evren üzerine kozmografik düşünceler mütalaa ettikleri ve tutarlılığı bugün bile geçerli olan astronomik aletler geliştirdikleri ifade edilmelidir. Osmanlı bilim dünyasında ise coğrafya çalışmaları öncelikle İslam coğrafyacılarının Arapça ve Farsça olarak yazdığı eserleri incelemek, ardından yoğun bir tercüme ve şerh faaliyetine girişmek şeklinde olmuştur. Ahmed Bican’ın kaleme aldığı Dürr-i Mekân adlı eseri ilk Osmanlı coğrafyacılığı alanında eserler arasında ifade edilmektedir. 16. yüzyıl Osmanlı coğrafyacılığı açısından hem Doğu eserlerinin tercüme edildiği hem de günün ihtiyaçlarına cevap verecek malzemenin toplanarak birtakım monografilerin kaleme alındığı verimli bir devir olmuştur. Bu alanda yüzyıla damgasını vuran şüphesiz Piri Reis’in çalışmalarıdır. Öte yandan Evliya Çelebi’nin şahsına münhasır kişiliği ve üslubuyla kaleme aldığı Seyahatnamesi ve yakın dönemde keşfedilen birisi Nil diğeri de Mezopotamya coğrafyalarını gösteren bizzat kendisi tarafından çizildiği düşünülen iki haritası önemlidir” ifadelerini kullandı.
“İslam Edebiyatı Hem Coğrafi Hem de Tarihsel Olarak Kapsamlı Bir Birikime Sahiptir”
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Fatih Andı, panelde “İslam Edebiyatları” adlı konuşmasını yaptı. Prof. Dr. M. Fatih Andı, kısıtlı sürede İslam edebiyatının tamamından bahsetmenin çok zor olduğunu vurgulayarak, “İslam edebiyatı hem coğrafi hem de tarihsel derinlik olarak kapsamlı bir birikime sahiptir. İslam edebiyatının asıl omurgasını Arap, İran ve Türk edebiyatı oluşturmaktadır. Arap edebiyatı, İslam edebiyatının hazırlayıcısı olmakla birlikte coğrafi olarak da büyük bir zemine yayılmıştır. Arap edebiyatının ilk dönemi Cahiliye Dönemi’dir. Bu dönemi Asr-ı Saadet Dönemi takip etmektedir. Üçüncü dönem ise Abbasiler ile Endülüs Emevileri Dönemi’dir. Bunu takip eden dördüncü dönem ise 19. yüzyıla gelene kadar olan dönemdir. Son dönem ise bugünü de kapsayan süreçtir. Bu dönemlendirme son derece zengin olan Arap edebiyatını anlamamızı kolaylaştırmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki İslam edebiyatının asıl kimliği şiirdir. Nesrin ortaya çıkışı daha çok modern çağlara dayanmaktadır. Cahiliye Dönemi Arap şiiri sosyal hayat ile iç içedir. Cahiliye Dönemi şiirinin temelini sosyal hayat oluşturmuştur. Asr-ı Saadet döneminde şiirin anlamı biraz değişmiştir. Şiire İslamiyet’in yayılması misyonu yüklenmiştir” şeklinde konuştu.
“Hiçbir Kültür Eksilerek Zenginleşmez”
Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. M. Fatih Andı, yazılı edebiyata geçilene kadar çoğu Arap şiirinin unutulduğunu ifade ederek, “Yazılmış olandan daha çok şiir sözlü edebiyat nedeniyle unutulmuştur. Ayrıca Arap şiirinin zengin bir nazım kullanım şekli vardı. Arap şiiri beyit birimi üzerinden yürüyordu. Kıtalar ve şarkılar sonraki dönemlerde ortaya çıkmıştır. Eski Arap edebiyatından bugüne çok az şey kalmıştır. Kalanlar daha çok hikâyeler ve menkıbelerdir. 9. ve 10. yüzyıllar Arap edebiyatının zirveyi yakaladığı ve klasikleştiği dönemdir. 19. yüzyıla ulaştığımızda modernleşme çağının başladığını görmekteyiz. Modernleşme ilk olarak milliyetçi ideoloji üzerinden ortaya çıkmıştır. Gazete ve mecmualar modernleşmenin taşıyıcıları olmuştur. Bu süreçte tiyatro ve roman gibi yeni türler Arap edebiyatına girmiştir. Arap edebiyatının 19. yüzyıldan itibaren içine sağlandığı bir proje de ‘Dilde Sadeleşmedir’ Bu proje emperyal güçler tarafından empoze edilmiş bir projedir. Aynı proje bizim ülkemizde de, Farslar’da da uygulanmıştır. Hiçbir kültür eksilerek zenginleşmez. Hiçbir millet ait olduğu kültürden soyutlanarak, uzaklaşarak gelişemez. Bizler, ortak bir medeniyete ait farklı parçalardık” dedi.
“Batı Dışında da Sosyal Bilimler Gelişmiştir”
İbn Haldun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Recep Şentürk ise panelde “İslam’da Sosyal Bilimler” adlı bir konuşma yaptı. Prof. Dr. Şentürk konuşmasında, “19. yüzyıldan önce sosyal bilimler yoktu görüşü tamamen Batıcı, pozitivist ve diğer yaklaşımları dışlayan bir bilim anlayışıdır. Batı’da klasik sosyal bilimler ve modern sosyal bilimler vardır. Modern sosyal bilimler pozitivist sosyal bilimlerdir. Ancak Batı dışında da sosyal bilimler gelişmiştir. İslam Medeniyeti’nde insan kavramını ele alan bir bilim var mıdır sorusunu cevaplandırmamız gerekir. İslam Medeniyeti’nde amel kavramı insan davranışıdır. Felsefe, kelam, fıkıh ve tasavvuf amel kavramını incelemektedir. Bütün bu ilimler amel kavramını farklı yönlerden incelemektedir. Bu ilimler insanın yaptığı davranışı neden yaptığının cevabını ararlar. Her medeniyet, kendi dünya görüşüne göre insan davranışını açıklayan ilimler geliştirmiştir. İslam Medeniyeti’nde ise sosyal bilimler tarihinin dört dönemi bulunmaktadır. İlk dönem olan klasik dönemde toplumla ilgili bütün sorular fıkıh yoluyla açıklanmaya çalışılmıştır. İkinci dönem olan modern dönemde ise fıkıh Batılı sosyal bilimler ile karşılaşmış ve çatışmıştır. Sonraki dönem Cumhuriyet Dönemi’dir. Bu dönemde fıkıh resmi söylemden çıkarılmış ancak sivil söylemde varlığını sürdürmüştür. Son dönem ise 1980’ler sonrasındaki Avrupa merkezli düşüncelere karşı çıkıldığı ve alternatif düşüncelerin ortaya çıkarılmaya çalışıldığı dönemdir” ifadelerini kullandı.
“Tanzimat’tan Cumhuriyet’e Kadar Olan Dönem İslam Düşüncesinin Zirvesidir”
İbn Haldun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Recep Şentürk geleneksel sosyal bilimler anlayışımızda insanın ruh ve bedenden oluştuğunu belirterek, “İslam Sosyal Bilimleri, modern sosyal bilimlerin sebep olduğu ikilemlerden uzak durmuştur. Metod olarak da nazar-ı akli ve nazar-ı şerri kullanılmıştır. Dolayısıyla bizim sosyal bilimler anlayışımızda çok katmanlı metodlar kullanılmıştır. Hepsinin kullanım yeri farklıdır. Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar olan dönem İslam düşüncesinin zirvesidir. Bugünkü amacımız o döneme ulaşmak olmalıdır. Cumhuriyet’e gelindiğinde ise İslam Medeniyeti’ne ait olanlarla ilişkimizin kesilmesi gerektiğine dair bir siyasi hamle yapılmıştır. Bunun neticesinde de sosyal bilimler alanında Batı’ya bağımlı bir hale geldik. 1980 sonrasında ise yeni arayışlar dönemine girdik. Bundan sonra izleyeceğimiz yol ise fikri bağımsızlık olmalıdır. Ekonomi, psikoloji ve uluslararası ilişkiler teorilerilerini kendimiz nasıl geliştirebilirizin cevabını aralıyız. Bunu başarabilmek için de mukayeseli bir eğitim anlayışı geliştirmemiz gerekmektedir. Yeni düşünceler ortaya koyarken gelenekli yenilikçi bir anlayışı takip etmeliyiz. Geçmişi tamamen yok saymadan onun üzerine yenisini koyarak ilerlemeliyiz. Düşüncelerimizi sadece Türk ve İslam dünyasına değil tüm insanlığa hitap edecek şekilde üretmeliyiz” ifadelerini kullandı.
Panel, konuşmacılara hediye takdiminin ardından toplu fotoğraf çekimi ile son buldu.
Haber: Merve SOLAK
İÜ Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü
Öne Çıkan Haberler
10. İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Geleneksel Öğrenci Kulüpleri Festivali Düzenlendi
Enez Kaymakamı Elif Canan Tuncer İÜ Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak’ı Ziyaret Etti
İÜ Diş Hekimliği Fakültesi’nde Prof. Dr. Türker Kılıç ile Söyleşi Gerçekleştirildi
“Turkuaz” Sergisi İstanbul Üniversitesi’nde Açıldı
“İstanbul Üniversitesi’nde Polonya Günleri” Etkinliği Gerçekleştirildi
İÜ Kadın Basketbol Takımı Ünilig Şampiyonası’nda Türkiye Şampiyonu Oldu