İÜ İstanbul Tıp Fakültesi’nin 192. Kuruluş Yıl Dönümü ve 14 Mart Tıp Bayramı Kutlama Programı, 14 Mart 2019 tarihinde İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Prof. Dr. Aziz Sancar Amfisi’nde gerçekleştirildi.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan kutlama programının açılış konuşmaları İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bahaüddin Çolakoğlu, İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Başhekimi Prof. Dr. Ümmühan İşoğlu ve İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ayşin Kale tarafından yapıldı.

“İstanbul Tıp Fakültesi Geleceği Yönetecek Öğrenciler Yetiştiriyor”

İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ayşin Kale, “Mezunu ve mensubu olmaktan onur duyduğum İstanbul Tıp Fakültesi’nin kuruluşunun 192. yıl dönümünü ve kuruluşumuzdan ilham alarak kutlanmaya başlayan 100. Tıp Bayramımızı kutlama töreninde sizlerle bir arada olmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Tam 100 yıl önce tarihe yön verecek donanımdaki öğrencilerle yola çıkan İstanbul Tıp Fakültesi, bugün de geleceği yönetecek olan öğrencileri donanımlı bir şekilde yetiştirmeye devam etmektedir” ifadelerine yer verdiği konuşmasını İÜ İstanbul Tıp Fakültesi öğrencilerinin 14 Mart Tıp Bayramı sebebiyle çektikleri videoyu paylaşarak tamamladı.

“Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’nin Genlerini Taşıyoruz”

İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olan öğrencilerin sadece tıp eğitimi almış bireyler olmaktan öte toplumun aydınlanması ve kalkınmasında öncü olduğunu söyleyen İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Başhekimi Prof. Dr. Ümmühan İşoğlu, “Tarih boyu, yaşadığımız topraklar üzerinde hekim hiçbir zaman sadece tıp eğitimi alan kişi anlamına gelmedi. Hekim demek; çoklu disiplinlerde farklı eğitimlere ve bilgilere sahip olan insan demektir. Çünkü hekim, bu bilgilerle donanıp hizmet vermeye başladığında Anadolu topraklarında sadece şifa dağıtmakla kalmıyor aynı zamanda toplumun gereksinim duyduğu noktalarda topluma önderlik ediyor, aydınlanmasını sağlıyor. Bunun en önemli örneklerinden birini Çanakkale Savaşı’nda görüyoruz. Mezunlarımız, öğrencilerimiz, canları pahasına kendilerinden beklenildiği şekilde o büyük savaşta, cephede ön saflarda yer almaktan kaçınmamışlardır. Yine 14 Mart 1827 tarihinde İstanbul’da işgal kuvvetlerine karşı milli mücadele ateşini yakan İstanbul Tıp Fakülteli Hikmet Boran’ı anmadan geçemeyeceğim. Şimdi, siz yeni nesil İstanbul Tıp Fakülteliler; bugün dekan hocamızın önderliğinde toplumsal bir girişime farkındalık yaratmaya, bir anlamda aydınlanmaya öncülük edeceksiniz. Demek ki Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’nin genleri hepimizde var, var olmaya da devam edecek” şeklinde konuştu.

Prof. Dr. İşoğlu konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “İstanbul Tıp Fakültesi dediğimizde, yılda yaklaşık 1,5 milyon insana şifa dağıtan, son derece yüksek riski olan ameliyatların bile başarı ile gerçekleştirildiği bir kurumdan, yurdumuzun hemen her köşesinden komplike vakaların akın akın geldiği ve artık halk arasında ‘Bir Çapa da görsün’, ‘Çapa’ya gittin mi?’ şeklinde markalaşan bir değerden, bahsediyoruz. Ülkemizin ilk modern tıbbiyesi olan İstanbul Tıp Fakültesi ailesinin mensubu olmaktan ve İstanbul Tıp Fakültesi hastanesinin 2. kadın Başhekimi olmaktan duyduğum onur ve gururu ifade ettikten sonra fakültemizin 192. doğum günü olan 14 Mart Tıp Bayramı’nın tüm hekimlere, tüm sağlık çalışanlarına, tüm sağlıklı çalışmaya ve yaşamaya çalışanlara ve şifa arayanlara kutlu olmasını diliyorum.”

“Kurulduğumuz Günden Beri Varlığımızı ve Eğitimimizi Kesintisiz Olarak Sürdürdük”

İstanbul Tıp Fakültesi’nin köklü tarihi hakkında bilgiler paylaşan İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bahaüddin Çolakoğlu ise, “Bizim tıp tarihimiz çok eskilere dayanıyor. 1470 senesinde, Fatih Sultan Mehmet zamanındaki medreselerin kurulmasıyla oradaki şifahanede tıp eğitimi başlıyor. Kanuni Sultan Süleyman zamanında, Süleymaniye Şifahanesi olarak eğitim daha üst noktalara geliyor. Osmanlı Devleti’nin gerilemeye başladığı dönemlerde Avrupa’da ilim, irfan, tıp ilerleyince Avrupa örnek alınarak batılılaşma çabaları başlıyor. İlk modern tıp fakültesi kurulması da bu dönemde Mustafa Behçet Efendi’nin 2. Mahmut’a sunduğu bir kararname ile gerçekleşiyor. 2. Mahmut’un emriyle 14 Mart 1827 yılında Tıphane-i Amire isminde modern manada ilk tıp fakültemiz kuruluyor. Tabi o zaman harp çok, sakatlıklar ve yaralanmalar çok. Yani, ordunun hekime ihtiyacı var. Cerrah ihtiyacı daha da fazla. Tıphane-i Amire 4 yıllık bir fakülte ve bu fakülteden cerrah yetiştirmek vakit alıyor. Hızlı cerrah yetiştirmek için Cerrahhane-i Mamure isminde bir fakülte daha açıyorlar. 1838 yılında ise Tıphane-i Amire ile Cerrahhane-i Mamure birleştirilip Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane adını alıyor. Bu isimle uzun yıllar hekim ve cerrah yetiştiriyor” ifadelerini kullandı.

Prof. Dr. Çolakoğlu konuşmasına şu şekilde devam etti: “Bu fakülteye başlangıçta sadece Müslüman öğrenciler girebiliyor. Tabii sonradan azınlıklar için de kontenjanlar açılıyor. Fakat eğitimin Fransızca olmasından dolayı ilerleyen yıllarda Türk öğrenci sayısı gittikçe azalıyor ve Türkçe eğitim veren yeni bir tıp fakültesi kurulma ihtiyacı oluyor. Bu yeni fakülte Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye adıyla kuruluyor. Zaten Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane tüm yetiştirdiği doktorları orduya verdiği için Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye de sivil halka hizmet edecek, Anadolu’nun ücra köşelerine gidecek hekimleri yetiştirme maksadıyla kuruluyor. Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane ve Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye de 1909 yılında İstanbul Darülfünunu Tıp Fakültesi olarak birleştiriliyor. 1933 yılında yapılan reform ile İstanbul Darülfünunu da İstanbul Üniversitesi adını alıyor. Tüm bunlardan anlıyoruz ki; Fatih Sultan Mehmet döneminden beri durum ne olursa olsun, İstanbul Tıp Fakültesi olarak varlığımızı ve eğitimimizi kesintisiz olarak sürdürmüşüz.”

İÜ İstanbul Tıp Fakültesi’nin bünyesinde yetişen değerli hocalara ve başarılarına dikkat çeken Prof. Dr. Çolakoğlu, “İstanbul Tıp Fakültesi, kurulduğu günden beri nice büyük insanlar yetiştirdi: Hulusi Behçet Hoca, Muzaffer Aksoy Hoca, zamanın en büyük dâhiliyecilerinden Akil Muhtar Hoca, Atatürk’ün özel doktorlarından Neşet Ömer Hoca, Üniversitemizde Rektörlük yapan Besim Ömer Hoca ve daha nice kıymetli hocalarımız. Aziz Sancar Hocamız da Nobel alarak bu şanlı geçmişin ismini taçlandırmış oldu. Bundan sonra da nice Aziz Sancar Hocaların yetişmesini diliyorum” dedi. Ayrıca Prof. Dr. Çolakoğlu, fakültenin kemik iliği bankasına destek olmak ve donör havuzuna katkıda bulunmak için program sonunda katılımcıları kan vermeye davet etti.

Açılış konuşmalarının ardından, Prof. Dr. Nuran Yıldırım “Tıp Bayramı ve Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’den Bugüne” ve Doç. Dr. Hakan Ertin “Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Üzerinde Güncel Tartışmaya Yaklaşım” başlıklı konuşmalarını gerçekleştirdiler.

Programda, İÜ İstanbul Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencisi ve Öğrenci Temsilcisi Stajyer Doktor Buğra Can İÜ İstanbul Tıp Fakültesi öğrencilerini temsilen bir konuşma yaptı. Buğra Can konuşmasında şunları dile getirdi: “Tıbbiye, tabiatı gereği hastalıklara karşı şifa vesilesi yaratmaya çalışır. Bu hastalıklar, günü geldiğinde etten kemikten bir insanı etkileyebildiği gibi günü geldiğinde topyekûn olarak bir millete de etki edebilir. Bizim ülkemizde tıbbiye, her iki durumda da elini taşın altına koymaktan, tavır göstermekten çekinmemiştir.14 Mart günü Darülfünun Konferans Salonu’nda işgal kuvvetlerine gösterilen tavır, tıbbiye geleneğinin bir mirasıdır. Sarılacak bir yara varsa biz saracağız. Açılacak bir kapı varsa biz açacağız. Sunulacak bir reçete varsa onu da biz sunacağız. Biz milletimiz için varız.”

Program, Prof. Dr. Memduh Dursun başkanlığında İÜ İstanbul Tıp Fakültesi öğrencileri tarafından gerçekleştirilen şiir dinletisinin ardından toplu hatıra fotoğrafı çekilmesi ve 14 Mart Tıp Bayramı’na özel öğrenci kulüp etkinliklerinin gerçekleştirilmesiyle sona erdi.

Haber: Ecem Yıldız ERGÜN
İÜ Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü