İstanbul Üniversitesi’nin Uçuşan Renkleri
(Yazan: Berrin Akyıldırım, “Üniversitenin Uçuşan Renkleri”, İstanbul Üniversitesi Bilim Kültür ve Sanat Dergisi, Sayı:7, İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü, Yıl:2011, ss:112-121)
Yazının yer aldığı dergiyi okumak için tıklayın:
http://iudergi.istanbul.edu.tr/s7/index.html
2009 senesinde 3 arkadaş doğayla ilgili hobilerimize bir yenisini daha eklemiştik. Heyecanla kelebek gözlemi için İstanbul’da nerelere gidebileceğimizi araştırıyorduk. Farklı türde kelebekler görebilmek için alanda zengin bir bitki örtüsü olması gerekiyordu. Çünkü kelebekler tırtıl hâlindeyken her biri kendi türlerine has bitki ailesi ile beslenmekteydiler. “İstanbul’da bitki mi kaldı?” diye düşünürken fotoğraf makinelerimizi kaptığımız gibi soluğu üniversitemizin Avcılar Yerleşkesi’nde aldık. Adımımızı denize doğru inen patikaya attığımız anda karşımıza değişik kelebek türleri çıkıverdi. Saatlerce peşlerinden koştuk, yüzlerce kare fotoğraflarını çektik. Şehrin ortasında bir yerde bu kadar farklı türlerde kelebeği görmek hepimizi şaşırtmıştı. Daha sonraları da bu alanı gözlemlemeye ve kelebek kayıtlarını tutmaya devam ettik. Hem bitki türleri hem de kelebek türleri açısından zengin olan yerleşkemizin bozulmadan, aynı doğallığında kalmasını ve bu güzel canlılara ev sahipliği yapmaya devam etmesini diliyoruz.
İstanbul Üniversitesi’nin diğer yerleşkelerinde de kelebek gözlemleri yapmaya devam ediyoruz. Bunların başında, Süleymaniye’deki Alfred Heilbronn Botanik Bahçesi geliyor. Kelebeklere beslenme ve üreme açısından güzel imkanlar sunan botanik bahçesi, kuşlar ve değişik böcek türleri açısından da oldukça zengin bir alan. Orman Fakültesi’nin bahçesi ve Atatürk Arboretumu ise orman habitatına sahip. Burada daha çok orman ve orman açıklıklarını seven türleri gözlemliyoruz.
Avrupa’nın en zengini Türkiye
Türkiye, 45’i endemik yaklaşık 380 kelebek türüne ev sahipliği yapıyor. Tüm Avrupa’da 500 kelebek türünün olduğu düşünülürse Türkiye’nin kelebekler açısından ne kadar büyük bir zenginliğe sahip olduğu daha kolay anlaşılır. Kelebekler açısından bu kadar zengin bir ülkede bu canlıları korumak elbette bir önceliktir. Çevredeki değişimlerden çok kolay etkilenebilen kelebeklerin etkin korunabilmesi için bu türlerin durumunu bilmek, koruma ihtiyaçlarına ve önceliklerine göre adımlar atabilmek, hayati derecede önemlidir. Bu nedenle Doğa Koruma Merkezi (DKM) “Türkiye’deki Kelebeklerin Kırmızı Kitabı” adlı çalışmayı hazırlamıştır. Türkiye’nin tehlike altında olan ve az bilinen 95 türünü gözler önüne seren bu değerli kitap, kelebeklerin etkin korunması için önemli bir ilk adım niteliği taşıyor. Türkiye ve yurt dışından yaklaşık 40 uzman, bilim insanı ve kelebek gözlemcisinin aktif desteği ile hazırlanan kitap, kelebeklerle ilgilenen herkesi kelebekleri gözlemeye, kelebeklere yönelik bilgi açığını kapatmaya ve onların korunmasına destek olmaya davet ediyor. Kitaba aşağıdaki adresten ücretsiz olarak ulaşabilirsiniz; http://www.dkm.org.tr/docs/Kirmizi_liste_pdf/TurkiyedekiKelebeklerinKirmiziKitabi.pdf
Kelebekler her an, her yerde karşınıza çıkabilir diyemiyoruz çünkü yaşayabilecekleri sıcaklıklar, ömürlerinin süresi ve yaşayabilecekleri ortamlar sınırlı. Bu durum, yine de sizi şaşırtmalarına engel değildir. 12 Temmuz 2010 tarihinde, Fen Fakültesi yemekhanesinde yemeğimi yedikten sonra bahçedeki taş merdivenleri çıkmaya başlamıştım. Bir sonraki adımımı atacağım basamakta, bir kelebek güneşleniyordu. Az daha, bu kamuflaj ustası kelebeği görmeden geçecektim. Hemen hemen her zaman yanımda olan fotoğraf makinemi çıkarıp telaş içinde fotoğraflarını çektim. Dinlenirken kapattığı kanatlarının altında bulunan “v” şeklindeki beyaz leke, bu kelebeğin “Anadolu Yırtıkpırtığı” adlı kelebek türü olduğunu açığa vuruyordu. Kendisiyle en çok karıştırılan yakın akrabası “Yırtık Pırtık” ise kanat altındaki beyaz lekenin “c” şeklinde olması ile ayırt edilebiliyor. Kanat üstü ise kanat altının toprak rengi tonlarına zıt olarak turuncu zemin üzerinde kahverengi ve sarı beneklerle süslüdür. İşte, benim karşıma çıkıp sürpriz yapan Anadolu Yırtıkpırtığı’nı, İstanbul’un kalabalık ve görünüşte herhangi bir bitkiden yoksun yerlerinde bile görmek zor değil.
Beslenme Şekilleri
İstanbul Üniversitesi Avcılar Yerleşkesi’nde bulunan değişik bitki türlerinden belki de en çok sevdikleri türler uyuz otu (Scabiosa) türleridir. Kelebeklerin, içerdiği nektar ile kendilerini çeken bu bitkilerin tüpsü çiçekleri içindeki bal özünü emebilmelerini sağlayan uzun hortuma benzeyen dilleri vardır. Kelebekler, kullanmadıkları zaman hortumlarını sarmal şeklinde kıvrık tutarlar.
Kelebekler, yumurta bırakacakları zaman, bitkiler içinden tırtıllarına uygun olabilecek türleri seçmek zorundandırlar. Çünkü bu sayede yumurtadan çıkacak tırtıllar, beslenecekleri bitkiyi hemen yanı başlarında bulurlar. Kolayca beslenir, büyür ve koza örüp kelebek safhasına geçebilirler. Ömürleri günlerle ifade edilen kelebekler için zaman çok önemlidir. Bu nedenle her türlü zaman kaybı, bitki türü seçiminde olduğu gibi önlemler alınarak en aza indirilmeye çalışılmaktadır.
Diğer bir ilginç nokta da kelebeklerin yumurta koyacakları bitkinin tadına ayakları ile bakmalarıdır. Evet, çok yönlü kelebeklerin şaşırtıcı bir özelliği daha. Çiçeklerin bal özünün tadını da ayaklarıyla alırlar. Tat alma cisimcikleri ayaklarındadır. Önce ayaklarıyla çiçeğin suyunu kontrol ederler. Beğendikleri takdirde ise kıvrılı duran hortumlarını uzatarak emerler.
Kelebeklerde çoğalma yumurta ile olur. Dişi kelebekler yumurtalarını tek tek veya gruplar halinde ağaç kabukları veya yapraklar üzerine bırakırlar. Bırakıldıkları yerde kış ayının geçmesini bekleyen yumurtaların, zorlu kış şartlarına dayanmalarını sağlayan sert kabukları vardır. Yumurtadan çıkan larvalara “tırtıl” adı verilir. Kışı, genellikle tamamen gelişmiş olarak yumurta kabuğu içinde geçirir. İlkbaharda her yer yeşermeye başlayınca kabuğunu yırtarak besin aramaya çıkar. Tırtıllar sürekli beslenen ve büyüyen canlılardır. Normal iriliğe ulaşınca ipek salgısı ile kendilerine koza örerler. Koza içinde erginin şekillendiği pupa durumuna geçerler. Bir müddet sonra pupa kabuğunu yırtar ve kozadan genç ergin yeni kelebek ortaya çıkar. Fakat hemen uçamaz. Kanatlarındaki damarların kanla dolması ve kuruyarak güçlenmesi için birkaç saat beklemesi gerekir. Bazı erginlerin ömrü 24 saat, bir kısmının 1-2 aydır. Hayatları birkaç mevsim sürenler kış uykusuna yatar veya daha sıcak bölgelere göç ederler. Bunlar, yüzlerce kilometrelik yolu uçabilecek güçtedir. İngiltere’de yaygın olan bir tür, havalar soğumaya başlayınca Kuzey Afrika’ya göç eder. Kuşların aksine kelebeklerin göçü tek yönlüdür. Amerika’da yaşayan bir çeşidin dışında hiçbiri geri dönmez.
Kelebekleri izlemek kadar onların fotoğraflarını çekmek de bir o kadar zevkli, ama zahmetlidir de. Renklerinin ve uçuşlarının güzelliğine kapılıp peşlerinden gittikçe hep kaçarlar; bir kerecik konup size tek bir kare fotoğraf vermeleri için içinizden ne diller dökersiniz ama bazen işte o tek bir kareyi bile almak mümkün olmaz. Sağdaki fotoğraf da bunun kanıtlarından biridir. Sadece kanat üstünü çekebildiğim bu güzel kelebeğin (maalesef kanat altı fotoğrafını çekmeye yetişemediğim için), hangi tür olduğunu bilemiyoruz. Bu nedenle kelebek fotoğrafçılığına başlarken bir kanat üstü bir kanat altı olmak üzere “en az iki kare” sloganını kendinize sık sık tekrarlayın.
Kelebekler polarize ışığı görebilirler. Böylece hava parçalı bulutlu bile olsa güneşin konumunu belirleyebilirler. Böylece kendi konumlarını güneşe göre ayarlayabilirler. Yaşam alanlarında gezinirken güneşi bir pusula gibi kullanırlar. Kelebeklerin kanatlarında görülebilir desenlerden başka UV desenler de vardır ve bu desenler sadece diğer kelebekler tarafından görülebilirler. Böylece kendi türlerinden olanları veya olmayanları hemen anlarlar.
Öldürüp koleksiyon yapma hırsına kapılmadan kelebek gözlemciliği güzel bir uğraş. Fotoğraf makineleri de olduktan sonra, bu muhteşem yaratıkların kısacık ömürlerini sonlandırmanın bir anlamı da yok zaten.
Öne Çıkan Haberler
İstanbul Üniveristesi TUS'ta Birinci
Rektör Danışmanı ve Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Doç. Dr. Ergün YOLCU "Seçkin Saatler" Programında
Rektör Danışmanı ve Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Doç. Dr. Ergün YOLCU "Seçkin Saatler" Programında
“5. Uluslararası Akdeniz Havzası’nda Bulunan Kültür Mirasının Korunmasında Bilim ve Teknoloji Kongresi” 22-25 Kasım 2011 Tarihleri Arasında Gerçekleştirildi
İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet, Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar'ı ziyaret etti.
Rektör Prof. Dr. Yunus Söylet, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı'yı ziyaret etti.