İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ve ISPE Öğrenci Birliği Tarafından BIOPHARMTECH Sempozyumu Düzenlendi
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Eczacılık Fakültesi ve ilaç endüstrisi ile öğrenciler arasında köprü görevi üstlenen ISPE Öğrenci Birliği tarafından düzenlenen BIOPHARMTECH Sempozyumu 23 Mayıs’ta çevrim içi olarak gerçekleştirildi.
Biyoteknolojik ilacın üretim sürecinden pazar erişimine kadar birçok konuya yer verilen BIOPHARMTECH Sempozyumu’nda biyoteknolojik ilaçların geçmişten günümüze gelişim süreci, ülkemizin sağlık biyoteknolojisi alanındaki stratejileri ve hedefleri değerli konuşmacılar tarafından tartışıldı. Sempozyumun açılış konuşmalarını İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak ve ISPE Türkiye Öğrenci Birliği Başkanı Yunuser Cansız yaptı.
“ISPE, İlaç Sektörü, Akademi, Sektörün Diğer Paydaşları ve Öğrenciler Arasında İletişim Ağı Kurmayı Amaçlayan Bir Kuruluştur”
Sempozyumun açılış konuşmaları kapsamında ilk sözü alan ISPE Türkiye Öğrenci Birliği Başkanı Yunuser Cansız, ISPE’den bahsederek konuşmasına başladı. ISPE Türkiye Öğrenci Birliği Başkanı Cansız, “ISPE, 1980 yılında Amerika’da kurulmuş, ilaç sektörü, akademi, sektörün diğer paydaşları ve öğrenciler arasında bir iletişim ağı kurmayı amaçlayan, dünyanın en büyük kâr amacı gütmeyen kuruluşudur. Bizler, dünya çapında birçok farklı şubesi bulunan ISPE’nin Türkiye şubesine bağlı öğrenci birliği olarak, Eczacılık Fakültesi’nde faaliyet göstermekteyiz. İlaç sektörüyle öğrenciler arasında bir köprü görevi görmeyi amaçlayan ISPE, bu amaç doğrultusunda çeşitli organizasyonlar yapmaktadır” şeklinde konuştu.
“İstanbul Üniversitesi, Sağlık Biyoteknolojisi Araştırma Alanında Önemli Yetkinliklere Sahiptir”
BIOPHARMTECH Sempozyumu’nun açılışında konuşan Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak konuşmasına, sağlık biyoteknolojisi alanındaki hızlı gelişime paralel olarak, son yıllarda biyoteknolojik ilaç geliştirme çalışmalarının da büyük artış gösterdiğini vurgulayarak başladı. Prof. Dr. Ak, “Biyoteknolojik ilaçlar, düşük dozda yüksek biyolojik aktiviteye sahip olmaları ve hastalığa spesifik etki göstermeleri nedeniyle, konvansiyonel ilaçlara göre tedavide üstünlük sağlamaktadırlar. Bu nedenle günümüzde, biyoteknolojik ilaçların gelişim hızı konvansiyonel ilaçlardan çok daha fazladır. 2024 yılına kadar biyoteknolojik ilaçların pazar payının toplam ilaç satışının %31’ine ulaşması beklenmektedir. Bu gelişime bağlı olarak, son yıllarda Ülkemizde de biyoteknolojik ilaç geliştirilmesine yönelik önemli yatırımlar yapılmaktadır” dedi.
Biyoteknolojik ilaçların geliştirme safhasının çok disiplinli ve karmaşık olması nedeniyle iyi bir Ar-Ge ekosistemine ihtiyaç duyulduğunu belirterek sözlerine devam eden Prof. Dr. Ak, “Bu ekosistem için de üniversitelerin ve araştırma merkezlerinin önemli bir rolü bulunmaktadır. Bu kapsamda üniversite ve diğer araştırma kurumlarının bilgi birikiminden yararlanılması, üniversite-sanayi işbirliğini geliştirecek yöntemlerin belirlenmesi önem taşımaktadır. İstanbul Üniversitesi bünyesinde bulunan; Tıp, Eczacılık, Diş Hekimliği ve Fen Fakültelerimiz, alt yapı ve insan kaynağı açısından sağlık biyoteknolojisi araştırma alanında önemli yetkinliklere sahiptir. Yine, Sağlık Bakanlığı akreditasyonuna sahip İstanbul Üniversitesi İlaç Araştırma ve Uygulama Merkezimizde, üniversite-sanayi işbirliği kapsamında klinik Faz I, biyoayaralanım/biyoeşdeğerlik ve analitik çalışmalar yürütülmektedir. İstanbul Üniversitesi Klinik Araştırmalar Mükemmeliyet Merkezi ise, Ulusal ve Uluslararası işbirlikleri ile Klinik Faz I, Faz II ve Faz III çalışmaları kapsamında biyoteknolojik ilaçlar da dahil olmak üzere ilaçların etkililik ve güvenlilik çalışmalarını sürdürmektedir” şeklinde konuştu.
“Üniversitemiz, Ar-Ge ve Kalifiye Personel Yetiştirilmesi Amacıyla İlaç Endüstrisi ile En Fazla İşbirliği Yürüten Üniversitelerin Başında Gelmektedir”
Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr. Ak, İstanbul Üniversitesi’nin altyapı ve beşeri sermayesinin güçlü olması ve ilaç sanayiinin büyük oranda Marmara bölgesinde konumlanması nedeniyle, Ar-Ge ve kalifiye personel yetiştirilmesi amacıyla ilaç endüstrisi ile en fazla işbirliği yürüten üniversitelerin başında geldiğini belirtti ve Üniversitemizin sağlık alanındaki uzman araştırıcılarının endüstri ile yaptığı işbirlikleri sayesinde ticarileşen sağlık ürünlerinin daha fazla işbirliği için motivasyonu arttırdığını söyledi.
Üniversitemiz Rektörü Prof. Dr. Ak, konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: “Teknokentler; üniversiteler, araştırma kurumları, sanayi kuruluşları ve teknolojik girişimcilerin aynı çatı altında toplandığı, sunduğu altyapı, teşvik ve destek mekanizmaları ile bu kuruluşların Ar-Ge, inovasyon, işbirliği, bilgi/teknoloji transferi ve ticarileştirme çalışmalarının desteklendiği ekosistemlerdir. Üniversitemizin teknokenti, İstanbul Üniversitesi Entertech, kümelenmenin getirdiği bu avantajlar sayesinde, ilaç araştırmaları da dahil üniversite-sanayi işbirliklerine, nitelikli eleman istihdamına, uluslararası rekabeti arttıracak yüksek katma değerli ürünlerin geliştirilmesine önemli katkı sağlamaktadır. Teknoloji Transfer Ofisimiz ise, Ar-Ge ekosisteminin bir araya getirilmesinde önemi katkılar sağlamaktadır. Bu kapsamda, araştırmacıların karşılaştıkları riskleri azaltan stratejiler oluşturulmakta ve girişimcilik, yenilik, Ar-Ge ve fikri mülkiyet hakları konusunda eğitimler yapılmakta, sanayiciler ve yatırımcılar ile araştırmacıların bir araya gelmesi sağlanmaktadır. Teknoloji Transfer Ofisimiz aracılığı ile, son 5 yılda üniversite-sanayi işbirliği kapsamında biyoteknolojik ürünlerinde arasında bulunduğu 50 ye yakın ilaç geliştirme projesi yürütülmüştür. Üniversitemiz, tüm bu birikim, alt yapı ve beşerî sermayesi ile biyoteknolojik ilaç Ar-Ge ekosisteminde önemli rol üstelenebilecek deneyime sahiptir.”
“Biyolojik Ürün, Etkin Maddesi Biyolojik Bir Kaynaktan Üretilen ya da Ekstre Edilen Tıbbi Üründür”
BIOPHARMTECH Sempozyumu’nda açılış konuşmalarının tamamlanmasının ardından İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erdal Cevher’in açıklamalarda bulunduğu “Biyobenzer İlaçlar ve Özellikleri” başlıklı birinci oturum başladı. Prof. Dr. Cevher konuşmasında, biyoteknolojik ilaç geliştirme konusunda önemli bilgiler verdi. Biyolojik ilaçların son yıllarda çok daha fazla hayatımıza girmeye başladığını belirterek konuşmasına başlayan Prof. Dr. Cevher, uzun zamandır kullanılan konvansiyonel ilaçlarla son yıllarda artan oranlarla tedaviye giren biyolojik ürünler ve bu ürünlerin biyobenzerleri arasındaki farklılıklar hakkında açıklamalarda bulundu.
Prof. Dr. Cevher, şu açıklamalarda bulundu: “Birçok biyolojik ürün tanımlaması bulunmaktadır. Avrupa İlaç Ajansı’na göre biyolojik ürün, etkin maddesi biyolojik bir kaynaktan üretilen ya da ekstre edilen tıbbi üründür. Buna rekombinant proteinler, aşılar, kan ürünleri, çeşitli alerjenler, immünolojik tıbbi ürünler ile gen ve hücre tedavisinde kullan ileri teknoloji ürünler girmektedir. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu ise 2008’de çıkardığı “Biyobenzer Ürünlere İlişkin Kılavuz” içerisinde biyolojik ürünü, etken maddesi niteliğinin ve kalitesinin belirlenmesi için imalat süreci ve kontrolü ile fizikokimyasal biyolojik testler kombinasyonu gerektiren ve biyolojik bir kaynaktan imal edilmiş ya da ekstre edilmiş ürün olarak tanımlamaktadır.”
“Biyolojik İlaçlar, Heterojen Karışımlardır ve Kontaminasyon Olasılıkları Yüksektir”
Sözlerine konvansiyonel ve biyolojik ilacın üretime bağlı farklılıklarına yer vererek devam eden İÜ Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cevher, “Küçük moleküllü ilaçların saflık standartları mevcuttur ve saflaştırılması kolaydır. Analitik yöntemlerle yapıları kolayca aydınlatılabilir ve karakterizasyonları kolaydır. Aynı zamanda kontaminasyon riskleri düşüktür ve üretim prosesi ile çevresinde oluşabilecek çalkalama, ısıtma gibi hafif değişimlerden etkilenmezler. Biyolojik ilaçlar ise heterojen karışım olmaları dolayısıyla standardize edilmesi kolay olmayan ilaçlardır ve ürün geliştirme sırasında değişebilen spesifikasyonları vardır. Karakterizasyonları zordur ve saflaştırma prosesi karmaşıktır. Bununla beraber kontaminasyon olasılıkları yüksektir, saptanması zordur ve geriye döndürülmesi imkansızdır. Üretim prosesi ve çevresinde oluşabilecek hafif değişimlere karşı oldukça hassaslardır” ifadelerini kullandı.
“İlaç Sektörü, Bir Ülke İçin En Önemli Stratejik Sektörlerden Biridir”
Sempozyumun “Biyoteknolojik İlaç Geliştirme ve Sorunları” konulu ikinci oturumunda Biyoteknolojik İlaçlar Derneği Kurucu Başkanı Prof. Dr. Hakkı Zafer Güney söz aldı. Prof. Dr. Güney, konuşmasında biyoteknolojik ilaçların geliştirilmesine ve sorunlarına değinirken, BİYİLDER ile ilgili bilgiler de verdi. Prof. Dr. Güney, “Biyoteknolojik ilaçlarla ilgili çok sayıda tanım var. Genel olarak baktığımızda, özellikle tıbbi durumların tanısı, önlenmesi ve tedavi edilmesi amacıyla kullanılan büyük ve kompleks moleküllerdir. Bu biyoteknolojik olarak üretilen ürünlerde karşılaşılan bir zorluk karakterizasyondur. Biyoteknolojik ilaçların kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır ancak üretimi konvansiyonel ilaçlardan daha zordur” dedi.
“Biyoteknolojide AR-GE Faaliyetleri” başlıklı üçüncü oturumda konuşan Atabay Kimya Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nde Ar-Ge ve İnovasyondan Sorumlu Direktör Doğan Taşkent, “İlaç sektörü, bir ülke için eğitim, savunma, tarım ve enerji yanında en önemli stratejik sektörlerden biridir, çok kritiktir. Bu sektörler, ülkeyi taşıyan ana sütun endüstrilerdir. Dolayısıyla bu sorumlulukla çalışmak gerekmektedir” şeklinde konuştu.
Sürdürülebilir Biyoteknoloji, Biyogirişimcilik ve Yurt Dışında Biyoteknoloji
BIOPHARMTECH Sempozyumu’nun “Sürdürülebilir Biyoteknoloji ve Pazara Erişim” konulu dördüncü oturumunda Amgen İlaç Ticaret Limited Şirketi Pazar Erişim, Sağlık Politikaları ve Kurumsal İlişkiler Direktörü Dr. Bilgen Dölek söz aldı. Dr. Dölek konuşmasına, dünyada kırk yılı aşkın süredir biyoteknoloji üzerine çalışan Amgen’dan bahsederek başladı ve daha sonra sürdürülebilir biyoteknoloji ile pazara erişim konusunda açıklamalarda bulundu.
Sempozyumun “Biyogirişimcilik ve Yurt Dışında Biyoteknoloji” başlıklı beşinci ve son oturumunda açıklamalarda bulunan MyBiotech GmbH CSO Dr. Ecz. Akif Emre Türeli açıklamalarında, biyoteknolojinin nereden nereye geldiğine, şu an nasıl bir konumda olduğuna ve geleceğine değinirken, yurt dışında, özellikle Almanya’da nasıl ilerlediğini anlattı.
İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ve ISPE Öğrenci Birliği tarafından düzenlenen BIOPHARMTECH Sempozyumu, moderatörlüğünü İÜ Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erdal Cevher’in yaptığı “Biyoteknolojik İlacın Dünü Bugünü Yarını” başlıklı panel ile devam etti. Panelde Dr. Süha Taşpolatoğlu, Cem Koçak, Dr. Burak Cem, Demet Russ, Zeynep Atabay Taşkent ve Murat Sait Barlas konuşmacı olarak yer aldı.
Haber: Elif TAŞÇI
İÜ Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü
Öne Çıkan Haberler
Üniversitemizde “Sağlık Bilimlerinde COVID-19 ve Etik” Konusu Değerlendirildi
Uluslararası Yapay Zekâ Uygulamaları Konferansı Başladı
Biyoteknolojik İlaçların Değerlendirileceği BIOPHARMTECH Sempozyumu 23 Mayıs 2021 Tarihinde Gerçekleştirilecek
Deniz Bilimleri ve İşletmeciliği Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Fatih Mehmet Adatepe Emekli Oldu
İstanbul Üniversitesi Dil Merkezi Online/Canlı Yabancı Dil Kurs Kayıtları Başladı!
Türk Uzay Ajansı Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım Üniversitemizi Ziyaret Etti