Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Tarafından Düzenlenen “Akademik Sohbetler”in İkincisinde 1944 Sürgünleri Ele Alındı
İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü tarafından düzenlenen “Akademik Sohbetler”in ikincisi gerçekleşti. Panel, "Tarihin Acı Sayfaları: 1944 Sürgünleri" başlığıyla, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Konferans Salonu'nda gerçekleşti. Sürgünlerin Tarihi Açıdan Değerlendirilmesi başlığıyla Prof. Dr. İlyas Topsakal, Kırım Tatarları Sürgünü başlığıyla Prof. Dr. Kutluk Kağan Sümer, Ahıska Sürgünü başlığıyla Dr. Öğr. Üyesi Ayna Askeroğlu Arslan'ın katıldığı panel, İstanbul Üniversitesi YouTube sayfasından ve Zoom platformu üzerinden de canlı takip edildi.
Panelin açılış konuşmasını gerçekleştiren Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Mustafa Balcı, Kasım ayının Türk Dünyası için adeta bir dram ayı olduğunu ifade ederek, panelin de konusunu oluşturan 1944 soykırımının bu ay içinde yaşanan en dramatik olaylardan biri olduğunu söyledi. Tarihte yaşanan felaketlerin ders çıkarılması açısından hatırlanması ve hatırlatılmasının önemine değinen Prof. Dr. Balcı, Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’nün düzenlediği Akademik Sohbetler etkinliklerinin de tarihin hatırlatıcı, uyarıcı ve bilgilendirici yönünü esas alarak devam edeceğini sözlerine ekledi.
Prof. Dr. İlyas Topsakal: “Kırım Sürgünü’nü Anlamak İçin Aile Arşivleri Önemli”
Sürgünlerin Tarihi Açıdan Değerlendirilmesi başlığıyla panelin ilk konuşmacısı olan Prof. Dr. İlyas Topsakal, aile arşivlerinin 1944 Sürgünü’nü anlamak açısından önemli olduğunu söyledi. Yaşanan olaylarda sözlü tarih anlatılarının öneminin de bu açıdan değerli olduğunu ifade eden Prof. Dr. Topsakal, devlet arşivlerinin de incelenmesi gerektiğinin altını çizdi. Osmanlı ve Rus arşivlerinde Kafkas Türkleri’ne dair edinilebilecek birçok bilgi olduğunu fakat araştırılması gerektiğini sözlerine ekleyen Prof. Dr. Topsakal, 1944 Sürgünü’nü ortaya çıkan durumun bir anda oluşmadığını, 1551 yılında yeni kurulan Rus Devleti’nin temellerinde de bu düşüncenin olduğuna değindi. Kafkas Türkleri’nin Ortodokslaştırılma çalışmalarının başarısız olmasıyla sürgünlerin ve asimilasyon politikalarının geliştirildiğini söyleyen Prof. Dr. Topsakal, tarihte milletler üzerinden değil dinler üzerinden bir empoze politikası izlendiğini ekledi.
Prof. Dr. Kutluk Kağan Sümer: “Kırım Türkleri Sadece Bir Sürgün Yaşamadı”
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Tanrıverdi’nin yönettiği panelin ikinci oturumunda Kırım Tatarları Sürgünü konusunu ele alan Prof. Dr. Kutluk Kağan Sümer, Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya arasındaki 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nı sona erdiren 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması’nın ardından Kırım Türkleri’nin Anadolu ve Balkanlar’a göç etmesini ele aldı. Bu göç hareketinin 1944 yılında gerçekleşen sürgünün de temellerinden biri olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sümer, Anadolu ve Balkanlar’a göç eden Kırım Türkleri’nin yerleştiği yerler ve nüfus bilgilerinin Osmanlı İmparatorluğu tarafından ayrıntılı belgelerle arşivlendiğini ve bu arşivlerin de araştırmaya açık olduğunu söyledi.
Yaşanan bu göçten sonra Kırım’da uzun süre Türk varlığına dair izlerin azaldığını belirten Prof. Dr. Sümer, İsmail Gaspıralı’nın öncülük ettiği Ceditçilik akımıyla birlikte Kırım’da Türk varlığının canlandığını söyledi. Tarihsel süreç içinde Rus Çarlığı’nın yıkılmasıyla 1922 yılına kadar Kırım’daki Türk nüfusun göçlerle azaldığını ekleyen Prof. Dr. Kutluk Kağan Sümer, 2. Dünya Savaşı’nda Kırım Türkleri’nin hem Alman hem de Rus tarafında rol aldığına değindi. Nazi Almanyası’nın Kırım’ı işgali sonrasında burayı bağımsız bir devlet olarak inşa etmek istediklerine değinen Prof. Dr. Sümer, şüphesiz bu durumun Nazilerin Doğu Türkistan üzerinden petrol kaynaklarına ulaşmak için bu yolu izlediklerini sözlerine ekledi. Nazi ordularında yer alan Kırım Türkleri’nin ayrı tugaylara sahip olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sümer, bu tugaylardaki askerlerin üniformasında yer alan bozkurt figürlerinin de dikkat çekici olduğunu söyledi. Prof. Dr. Sümer savaş yıllarında Kızıl Ordu içinde azımsanamayacak oranda rol oynayan Kırım Türkleri’nin buna rağmen Stalin’in verdiği sürgün kararından kurtulamadığını ekledi. Prof. Dr. Sümer sözlerine şu şekilde devam etti: “1944 Sürgünü’nü anlatan Cengiz Dağcı ve Cengiz Aytmatov’un eserleri bu olaylara edebi bir açıdan bakmak açısından önem taşıyor. Sürgünü ele alan kitaplarda da tüm çıplaklığıyla anlatıldığı gibi sürgün için hayvan vagonlarına doldurulan insanların yüzde 40’ı daha yoldayken ölüyor. Nisan ayında gerçekleşen bu sürgün sonucu ilginç bir durum da ortaya çıkıyor aslında: Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı. Sürgünün ardından tarlalarda kalan ekinlerin toplanmaması sonucu artan keneler bu hastalığın çıkmasına sebep olmuştur. Sürgün edilen Kırım Türkleri 1970’lı yıllarda birbirlerini bulmaya ve örgütlenmeye başladı. Kırım-Tatar Milli Teşkilatı olarak birleşen sürgün mağdurları, Kırım’a döndüğünde kendi evlerini inşa etmek isteseler de imar izni verilmiyor. Buna rağmen Kırım Türkleri, toprağı kazıp yurdumuzun toprağı bize yeter diyerek bu şekilde yaşamaya başlamışlardı.”
Dr. Öğr. Üyesi Arslan: “Ahıska Aslında İstanbul Demek”
Panelin üçüncü konuşmacısı olan Dr. Öğr. Üyesi Ayna Askeroğlu Arslan, Ahıska Sürgünü başlıklı konuşmasında Ahıska bölgesinin coğrafi açıdan stratejik bir noktada olduğunu söyleyerek, Ahıska’ya sahip olan İstanbul’a sahip olur düşüncesinin Çarlık Rusyası’nın temel dış politikası olduğunu ifade etti. Dedesinin de bu sürgünü yaşayanlardan biri olduğunu ekleyen Dr. Öğr. Üyesi Arslan, Türkmenistan’a sürülen Ahıska Türkleri’nin burada yaşayan Uygur Türkleri tarafından yardımla karşılandığını söyledi. Bu sürgün sonrası Kırım’da boşalan yerleşim yerlerine Ermenilerin yerleştirmesinin tarihte ilginç bir nokta olduğunu belirten Dr. Öğr. Üyesi Ayna Askeroğlu Arslan emperyalist devletlerin, Büyük Ermenistan projesiyle bağlantılı olduğunu belirtti. Ahıska Türkleri yerine Ahıskalı Türkler ifadesini daha doğru bulduğunu sözlerine ekleyen Dr. Öğr. Üyesi Arslan, bu düşüncesinin temelinde de burada yaşayan Türklerin diğer coğrafyalarda yaşayan Türklerden ayrılmaması olduğunu söyledi.
Haber: Ahmet Çağatay BAYRAKTAR
Fotoğraf: Başar UZUN, Aylin AY
İÜ Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü
Öne Çıkan Haberler
3 Aralık Dünya Engelliler Günü “Engellilikte Hak Temelli Yaklaşım ve Erişilebilirlik” Paneli Gerçekleştirildi
“Başarının İki Anahtarı, Yüksek Katma Değerli Ürün Üretmek ve Kadınların İş Dünyasına Katılmasını Sağlamaktır”
Doç. Dr. Ayca Yıldız Peköz’e Kimya Endüstrisinden Ar-Ge Ödülü
"İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Önemli Bir Geleneğin Temsilcisi"
İÜ İşletme Fakültesi’nden Uluslararası Sıralama Başarısı
Türkiyat Araştırma Enstitüsü Açılış Töreni ve "Akademik Sohbetler"in İlki Olan “Dîvânu Lugâti’t-Türk” Paneli Gerçekleştirildi