“İslami Finansın Getirdiği Değerler, Tüm İnsanlığın Faydalanabileceği Bir Reçetedir”
İstanbul Üniversitesi (İÜ), İslam İktisadı ve Finansı Uygulama ve Araştırma Merkezi (İSİFAM) ve İstanbul İktisatçılar Derneği (İKDER) iş birliği ile düzenlenen 12. Uluslararası İslam ve Ekonomi Sempozyumu çevrim içi olarak gerçekleştirildi. İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak’ın da açılış konuşmacıları arasında yer aldığı sempozyum, 4 farklı oturumla tamamlandı.
Vefatının 13. yılında Prof. Dr. Sabahaddin Zaim anısına düzenlenen 12. Uluslararası İslam ve Ekonomi Sempozyumu, “Faizsiz Finansta Risk Paylaşımına Dayalı Finansal Araçlar” başlığı ile gerçekleştirildi. Programın açılışında sırasıyla; İKDER Başkanı Mustafa Bolat, Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Abdullah Durmuş, İSİFAM Müdürü Doç. Dr. Necmettin Kızılkaya, İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak, T.C. Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Halis Yunus Ersöz ve AK Parti Genel Başkan Vekili Prof. Dr. Numan Kurtulmuş konuşma yaptı.
“Daha Adil ve Paylaşımcı Bir Ekonomik Model İçin Çalışmaya Devam Edeceğiz”
Sempozyum açılışının ilk konuşmacısı olan İKDER Başkanı Mustafa Bolat, sözlerine Prof. Dr. Sabahaddin Zaim, Prof. Dr. Sabri Orman ve Prof. Dr. Arif Ersoy’u anarak başladı. Bolat, İKDER olarak, kuruldukları günden bu yana aynı heyecanla çalışmalarını sürdürdüklerini belirterek önceki yıllarda gerçekleştirdikleri çalışmaları aktardı. 2008 ekonomik krizinden sonra ve günümüzde yaşanan küresel salgın ile gerek maddi gerekse manevi bunalım yaşayan insanlığa daha adil ve daha paylaşımcı bir ekonomik model sunmak için çalışmaya devam ettiklerini belirten Bolat, “Derneğimizin müdavimi öğrenci kardeşlerimize İslam ekonomisi alanını, çalışmaktan manevi bir haz duydukları, iştiyak ile yoğunlaştıkları, cezbedici bir ilim merkezine dönüştürmeyi hedefliyoruz. Bu çerçevede İktisat Fakültesi talebelerine, İslam İktisadı ve Finansı yüksek lisans ve doktora programlarına iştirak etmeleri için her türlü imkânı ve desteği sağlamaya devam edeceğiz” dedi.
Bu çalışmanın ilk anından itibaren İstanbul Üniversitesi’nin desteği ve çatısı altındaki faaliyetler ile yürütüldüğünü kaydeden Bolat, İstanbul Üniversitesi’ne ve sempozyumda emeği geçen isimlere teşekkürlerini iletirken, küresel salgının ardından daha sıcak ortamlarda yüz yüze gerçekleştirilecek sempozyumlar düzenlemeyi dileyerek konuşmasını tamamladı.
“İslam İktisadı, Dünya Ekonomisine Çok Şey Katacak”
Bolat’ın ifadelerinin ardından Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı Doç. Dr. Abdullah Durmuş söz aldı. Risk ve getirinin adil bir şekilde paylaşılmasını esas alan İslam iktisadının, Türkiye ve dünya ekonomisine çok şey katacağına inandığını söyleyen Doç. Dr. Durmuş, “Merhum hocamız Prof. Dr. Sabahaddin Zaim de her daim kâr ve zararın paylaşımını esas alan yöntemlerin önemini vurgulardı” şeklinde konuştu. Doç. Dr. Durmuş, sempozyumun katılımcılarına ve destekçilerine teşekkürlerini ileterek ifadelerini sonlandırdı.
“İslami Finans Kurumları, Konvansiyonel Bankacılıktan Ayrılmaktadır”
Doç. Dr. Durmuş’tan sonra İSİFAM Müdürü Doç. Dr. Necmettin Kızılkaya konuşmasını gerçekleştirdi. İslami finans kurumlarının belli bazı özellikleri ile konvansiyonel bankacılıktan ayrıldığını vurgulayan Doç. Dr. Kızılkaya, “İslami finansta özellikle faizin yasak olması sebebiyle fon talep eden, arz eden ve bunlara aracılık eden finans kurumu birer ortak konumundadırlar. Aracı kurum direkt olarak fon arz eden ve talep edene ortakken, fonu arz eden ve talep eden de dolaylı olarak ortak kabul edilirler. Geniş bir çerçeveden baktığımızda hem kâr ile zarar hem de risk bu üç ortak arasında paylaşılmaktadır” ifadelerini kullandı.
“İslami Finans Risk Paylaşımını Esas Alır”
Sosyal adaletin; her iki tarafın da hem risk hem de kâr ve zararı dengeli ve adilane bir şekilde paylaşmasını, ortaklar arasında haksız kazanca yol açacak davranışlardan uzak durulmasını ve emek ve sermayenin birlikte yatırıma yönelmesini gerekli kıldığını kaydeden Doç. Dr. Kızılkaya, İslami finansta bu şekilde bir risk paylaşımının söz konusu olduğunu ve taraflar arasında ortaklığa konu olacak ürün ve hizmetin açık, net ve anlaşılır bir şekilde bilinmesi gerektiğini vurguladı.
Bu şartları taşımayan, alım satıma konu olan ürün veya hizmetlerin bir tarafı aşırı riske maruz bırakacağından spekülatif olarak değerlendirildiğini ve yasaklandığını belirten Doç. Dr. Kızılkaya şu şekilde konuştu: “Bu nedenle İslami finans, gerek varlığa dayanan ve risk paylaşımını esas alan yapısı ile sistematik risklerin azaltılması gerekse finansal sektör ile reel ekonomi arasında güçlü bir bağ kurulması açısından kayda değer çözümler sunmaktadır. İslami finans bir varlığa bağlı olarak ihraç edilmesi şart olan finansal araçları, faizi, aşırı belirsizlik ve kumar gibi riskleri yasaklayan; dürüstlüğü, şeffaflığı ve risk paylaşımını teşvik eden ilkelerin yeniden dağıtılmasını sağlayan kurumları ile finansal sistemdeki risklerin azaltılmasına ve ekonomik gelişmeye büyük katkılar sağlama potansiyeline sahiptir. İslam ekonomisi kurumları, zaman içerisinde ortaya çıkardıkları araçlar ve yaptıkları yatırımlarla belirsiz ve spekülasyondan uzak durabilmişlerdir. Bu durum, sektörün yüksek risk içeren faaliyetlerine ve ekonomik dalgalanmalara karşı sektörü güvenli kılmaktadır.”
“İslami Bankaların Kriz Performansı, Geleneksel Bankalara Göre Daha İyi”
Finansal dalgalanmalar incelendiğinde İslami bankaların ekonomik kriz dönemlerindeki performanslarının geleneksel bankalara göre daha iyi olduğu belirten Doç. Dr. Kızılkaya, dünyada ve Türkiye’de önemli bir büyüklüğe ulaşan sektörde sistemin işleyişine yönelik modellemelerin ve risk unsurlarının geleneksel bankacılıkla rekabeti zorlayan finansal araçlar ve uluslararası finansal işleyiş içerisindeki işlevi gibi konularda ciddi bilimsel araştırmalara ihtiyaç duyulduğuna dikkat çekti.
Bu sempozyum ile söz konusu boşluğun doldurulmasının hedeflendiğini aktaran Doç. Dr. Kızılkaya, özellikle İslami finansta belli bir dengede ortak risk paylaşımına dayalı faizsiz finans ürünleri üzerinde durmak suretiyle meselenin akademik boyutunun mercek altına alınacağını söyleyerek, sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçenlere teşekkürlerini sundu.
“Tartışmalar, Adaletli Bir Ekonomik Düzenin Tesisine Odaklanmaktadır”
Doç. Dr. Kızılkaya’nın ardından İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mahmut Ak söz aldı. Tüm dünyada mücadelede edilen temel sorunların başında yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik enflasyon ve işsizlik gibi konuların yer aldığını kaydeden Prof. Dr. Ak, dünyada mevcut ekonomik sistemlerin yaşadığı ciddi sorunların hala konuşulduğunu ve kalkınma alanında küresel ve siyasal konuların birçoğunun adaletli bir ekonomik düzenin tesisi noktasında tartışmaların odağı olduğunu vurguladı.
“Risk Yönetimi, Hayatın Her Alanında Daha Önemli Hale Gelmiştir”
Tüm bu sosyal ve ekonomik sıkıntıların yanı sıra insanlığı her yönüyle derinden etkileyen olağanüstü bir süreçten geçildiğini söyleyen Prof. Dr. Ak şu ifadeleri kullandı: “Son bir senedir tüm dünyayı olduğu gibi Türkiye'yi de etkisi altına alan COVID-19 salgını nedeniyle, arz ve talep tarafında yaşanan şoklar, uluslararası tedarik aksaklıkları, finansal istikrarın bozulması, üretim ve tüketimde daralmalar gibi birçok sebepten dolayı reel sektör, finansal piyasalar ve finansal kurumlarda ciddi tahribatlar söz konusu olmaktadır. Sıklıkla benzersiz bir kriz olarak ifade edilen salgının olumsuz etkileri nedeniyle, 2019 küresel finans krizi sonrası toparlanma fırsatları kaybedilmekle kalmamış, aynı zamanda hayatın her alanına nüfuz eden yeni problemlerin ve yoksulluk, işsizlik gibi mevcut sorunların derinleşmesine de sebep olmuştur. Yeni bir sistematik risk olarak salgın riskinin yanı sıra, jeopolitik riskler de son zamanlarda artış göstermekte ve teknolojik riskler gibi dijitalleşmenin getirdiği birtakım yenilikler, hayatımızın her alanında rol almaya başlamaktadır. Bu sebeplerle risk yönetimi, gelir dağılımından finansal istikrara, tüm makro ve mikro yönleriyle ve geniş yelpazede, hayatımızın her alanında artık daha önemli bir rol oynamaktadır.”
“Olağanüstü Ekonomik Süreçlere Hazırlıklı Olunmalıdır”
Olağanüstü ekonomik süreçlere karşı her zaman hazırlıklı olmanın ve kriz dönemlerinde doğru analiz ve risk yönetiminin ne kadar önemli olduğunun bir kez daha ortaya çıktığını vurgulayan Prof. Dr. Ak, “Bilimsel bir etkinlik olarak tasarlanan bu sempozyumun teorik ve pratik yönleri ile iktisadi sistemin işleyişinde yeniden ele alınması ve nihayetinde sürdürülebilir, adil ve paylaşımcı niteliklere haiz, sahip olduğumuz değerlerimizi ve kurallarımız referans alan, İslami inanç ve yaşamın temel dinamikleri ve ilkelerinin ana kaynağı olan düşünsel ve felsefi altyapısı ile uygulanabilir model önerilerinin geliştirilmesi noktasında önemli katkılar sağlayacağını düşünüyorum” dedi.
Prof. Dr. Sabahaddin Zaim, Prof. Dr. Sabri Orman ve Prof. Dr. Arif Ersoy’un İslam ekonomisi ve finansı alanında yaptıkları çalışmalarla her zaman yol gösterici olduğunu belirten Prof. Dr. Ak, “Hocalarımızı rahmetle ve hürmetle anıyorum. Sempozyumun düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesinde emeği geçen tüm mensuplarımıza teşekkür ediyorum” şeklinde konuşarak sözlerini noktaladı.
“Bu Sempozyum, İslam İktisadı Alanında Yeni Gelişmelere Zemin Olacaktır”
Prof. Dr. Ak’ın ifadelerini tamamlamasının ardından T.C. Gençlik ve Spor Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Halis Yunus Ersöz konuşmasını gerçekleştirdi. Sempozyumun özellikle İslam iktisadı alanında çalışan öğrencilere, akademisyenlere ve bu yöndeki gelişmelere bir zemin ve kaynaklık teşkil etmesini temenni eden Prof. Dr. Ersöz, “Sempozyumumuzun bu alanda bir bilgi birikiminin ortaya çıkmasına, İslam iktisadının ilkeleri ile ilgili temel konuların gündeme gelmesine, bunların daha fazla yayına dönüşmesine ve üniversitelerde İslam iktisadı araştırma merkezlerinin kurulmasına vesile olacağına tüm kalbimle inanıyorum” dedi.
İslam iktisadı ve faizsiz finans araçları alanının oldukça hızlı geliştiğini ama bir o kadar da desteklenmesi ve takviye edilmesi gereken bir alan olduğunu belirten Prof. Dr. Ersöz, üniversitelerin birçoğunda bu konuların tartışılmakta olduğunu ve alana dair yeni fikirlere her zaman ihtiyaç olduğunu dile getirdi.
Dünyadaki Gelirin Yüzde 50’sinden Fazlası, Nüfusun Yüzde 1’inde Bile Değil
Yaşanan salgın sürecinde etkisi görülmeye başlanan küresel ekonomik krizin mevcut konvansiyonlarının, ekonomik sistemin sorgulanmasına da neden olduğunu ve alternatif sistemler üzerinde daha fazla düşünmeyi gerekli kıldığını bir kez daha ortaya çıkardığını kaydeden Prof. Dr. Ersöz, mevcut küresel sistemin sermaye sahiplerini zenginleştiren, emek sahiplerini ise görece fakirleştiren bir yapı olduğunu vurgulayarak şunları aktardı: “Dünyadaki gelirin yüzde 50'sinden fazlasına dünya nüfusunun yüzde 1’inden az bir kısmının sahip olması, bu durumun en temel örneklerinden biridir. Bunun nedeni ise faize ve borca dayalı bir finans sistemidir. Bu sistemde gelir adaletsizliği hızla artmakta; sermaye belli yerlerde toplanırken yeni yatırım ve istihdam imkanları giderek daralmakta ve bu imkânı artıracak yapılara ihtiyaç duyulmaktadır. Adaletsiz ve çarpık bir anlayış üzerine bina edilen mevcut küresel ekonomik yapı aynı zamanda sürekli krizler ortaya çıkarmaktadır. Bugün dünyanın küreselleşmesi ile finans sisteminde ortaya çıkan sorunlar sadece finans sisteminde kalmamaktadır. Reel sistemi derinden etkilemekte, işsizlik ortaya çıkmakta, bütün iktisadi sistem bu sonuçlardan etkilenmektedir. Küresel sistem birtakım eksiklikler üzerine kuruludur. İslami finansın getirmiş olduğu değerler ile adil ve paylaşımcı sistem ise sadece Müslümanların değil, tüm insanların faydalanabileceği bir reçetedir.”
“Adaletsiz Sermaye Sistemine Karşı Koymak Müslümanlar İçin Bir Sorumluluktur”
Faizsiz finans kurumlarının, modern finans sisteminin önemli bir alternatifi olarak ortaya çıktığını belirten Prof. Dr. Ersöz, risk paylaşımında faizsiz finans araçlarının daha çok çeşitlendirilmesine ve daha ilgi çekici hale getirilmesine ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, bu noktada siyasetçiler kadar akademisyenlere de büyük görevler düştüğünü söyledi. Müslümanların, güçlü sermaye odaklarınca dünyadaki tek doğru ve geçerli sistem olarak kabul edilen adaletsiz düzene, kurumları ve değerleri ile karşı koymak gibi bir sorumluluğunun bulunduğunun altını çizen Prof. Dr. Ersöz, bankacılık ve finans sistemi alternatifi kurum ve kuruluşlara desteği artıracak eylemlerin acilen hayata geçirilmesi gerektiğini belirterek şunları söyledi: “Bu noktada son rakamlar bizi umutlandırmakta, alternatif kurumlara artan desteği ortaya çıkarmaktadır. Geçen yıl faizsiz işlem yapan katılım bankalarının aktif büyüklüğü yüzde 37,5 oranında artmıştır. 2019 yılında katılım bankaları fon toplamada yüzde 57,4 büyürken geleneksel bankacılık sektörü sadece yüzde 25,6 büyüme kaydetmiştir. Faiz oranları arttıkça, vatandaşımız alternatif yöntemleri aramayı sürdürmektedir. Ülkemizde sadece katılım bankalarına değil alternatif finansman sağlayan şirketlere yönelik ilgi de giderek artmaktadır.”
“Salgının Getirdiği Sorunlar, Küresel Sistemin Acizliğini Gösterdi”
Prof. Dr. Ersöz’ün konuşmasından sonra AK Parti Genel Başkan Vekili Prof. Dr. Numan Kurtulmuş söz aldı. Konuşmasına Prof. Dr. Sabahaddin Zaim, Prof. Dr. Sabri Orman ve Prof. Dr. Arif Ersoy’u anarak başlayan Prof. Dr. Kurtulmuş, pandemi dolayısıyla karşılaşılan sorunların, küresel sistemin nasıl tıkandığını ve temel sorunları çözme noktasında ne kadar aciz duruma düştüğünü gösterdiğini söyledi.
Dünya Sağlık Örgütü’nden Birleşmiş Milletlere, Avrupa Birliği’nden diğer kurum ve kuruluşlara kadar birçok kurum ve kuruluşun bu süreçte sınıfta kaldığını aktaran Prof. Dr. Kurtulmuş, “Aslında dünyanın bu yöndeki gidişatı, sadece pandemi dolayısıyla karşılaşılan değil, uzunca süredir var olan bir durum. Hakkaniyeti, adaleti, ulusların bağımsızlığını, dünyanın diğer bölgelerinde yaşayan insanların dünya nimetlerinden adil bir şekilde yararlanmasını sağlayacak bir sistemden yoksun olduğumuzu zaten görüyorduk. Pandemi de bu küresel sorunu çok daha net bir şekilde ortaya koymuş oldu. Bundan sonraki süreçte küresel ölçekte de yeni bir ekonomik ve finansal mimari ile siyasal mimari üzerine çalışmalar yoğunlaşarak devam edecektir. Kurum ve kuruluşların yeni fonksiyonları ya da küresel ölçekte yeni kurumların ne şekilde olacağı konusunda, bütün insanlığın ortak bir noktada tartışma zemini bulmasını ümit ediyoruz” dedi.
“Kapitalist Sistem, İnsanların Zararına Çalışan Mekanizmalar Haline Dönüşmüştür”
Aksi takdirde küresel sistemin bundan sonraki süreçlerde de temel sorunları çözmekten aciz kalacağını belirten Prof. Dr. Kurtulmuş, bu anlamda yapılacak çalışmaların önemini vurgulayarak, sadece sistemin çözülmesi değil, sistemlerin kurulması ve başarılı bir şekilde yürütülmesinin arkasında da belli paradigmalar bulunduğunu söyledi. Bugünkü dünya sisteminin çökmüş olmasının en temel nedeninin, sisteme kaynaklık eden modern paradigmanın çökmüş olması olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kurtulmuş, “Bu durum da yeni arayışların kaçınılmaz olarak daha da önemli hale geleceği bir süreci ortaya çıkarmaktadır. Bugünkü küresel kapitalist sistemi bir şekilde ayakta tutan bütün değerlerin hemen hemen tamamının nasıl çöktüğünü, nasıl işlevsiz hale geldiğini, nasıl insanların huzuru barışı saadeti için değil de insanların zararına çalışan mekanizmalar haline döndüğünü göstermektedir. Bu da çok geniş bir çalışma alanıdır” şeklinde konuştu.
Parayı Elinde Tutanların, Paradan Daha Fazla Para Kazanacağı Bir Mekanizma…
Üretimin ve tüketiminin esas aracının sermaye olduğunu kaydeden Prof. Dr. Kurtulmuş, “Sistemin sermayeye yüklediği misyon, zaten tanımı gereği sermayenin spekülatif olmasıdır. Yani parayı elinde tutanların paradan daha fazla para kazanacakları bir mekanizmanın kurulabilmesidir. Sermaye spekülatif değilse zaten o sermaye kapitalist sistemin içerisinde anlamlı bir yere oturmamaktadır. Paradan para kazanma şeklindeki bu ana fonksiyon, spekülatif bir şekilde insanların emeklerini, dünyanın nimetlerini sömüren bir sistemi ortaya koymaktadır” diyerek, yaşanan sorunların arkasındaki en temel meselelerden birisinin, sempozyumun konusunu da teşkil eden borçluluk konusu olduğunu vurguladı.
En Temel Sorun; Borçlanma
Parayı elinde bulunduranlar ve bunu tamamen spekülasyona dönük olarak kullananların kurmuş olduğu sistemin sonucu olarak her düzeyden insanın borçluluk problemi ile karşı karşıya olduğunun altını çizen Prof. Dr. Kurtulmuş, borçluluk meselesinin bireysel borçlanmadan aile ölçeğinde borçlanmaya, şirket ölçeğinde borçlanmadan ülke ölçeğinde borçlanmaya kadar her alanda en temel sorunlardan birisi olduğunu söyledi.
“Faizsiz Bir Yapının Tesisi, İnsanlara Nefes Aldıracaktır”
İnsanlığın bu ağır borçlanma sorununu görmeden ve bundan nasıl kurtulacağını sorgulamadan mevcut sorunları çözmesinin mümkün gözükmediğini kaydeden Prof. Dr. Kurtulmuş, şöyle devam etti: “Paranın, sermayenin değerlendirilmesi bakımından yeni bir yol mümkün müdür? Birçok çalışmanın merkezinde de bu mesele yer alıyor. Biz de bunun üzerine yoğunlaşacağız. Sadece Müslümanlar için değil, bütün insanlık için alternatif bir mekanizmanın kurulabilmesi bakımında mevcut sermayenin spekülatif bir baskı unsuru olarak kullanılması meselesini çözmek için gayret sarf edeceğiz. Bu, insanlığa bir ödevimiz. Faizsiz bir yapının tesisi ile ilgili çalışmaların insanlığın tamamına nefes aldıracağını ümit ediyorum. Risk sermayesi çerçevesinde finansal araçlarımızın geliştirilmesi bakımından yoğun bir çalışma içerisinde olmamız gerekiyor. Esas mesele faizsiz bir küresel mimarinin nasıl kurulabileceği, faizin nasıl tamamen elimine edilebileceği bir sisteme doğru geçilebileceği üzerinde durulmasıdır. Burada araçların geliştirilmesi konusunda da bir konunun altını çizmek gerekir. Farklı araçlar oluşturmak tek başına bir anlam ifade etmez. Araçları farklı isimlerle isimlendirseniz dahi ana perspektifin dışına çıkamıyorsanız; yani paranın spekülatif bir araç olarak kullanılması çerçevesinin dışına çıkamıyorsanız, oluşturmuş olduğunuz araçlar aslında mevcut zulüm sisteminin pekişmesine, güçlenmesine neden olabilir.”
3 Temel Fonksiyon; Kapsayıcılık, Paylaşımcılık ve Erişimde Adalet
Söz konusu araçlar geliştirilirken üzerinde durulması gereken hususun, amaç fonksiyonlarını iyi belirlemek olduğunu vurgulayarak ifadelerini sürdüren Prof. Dr. Kurtulmuş, 3 temel konunun risk sermayesinde alternatifleri geliştirmek bakımından esas amaç olması gerektiğinin altını çizerek, bu 3 amacı şöyle sıraladı: “Bunlardan biri kapsayıcılıktır. İnsanların ekonomik sistem içerisinde farklı kültürel ya da dini nedenlerle yer almak istememeleri, yani sistemin faizsiz yapısı içerisinde bulunmaktan kaçınmalarıdır. Kapsayıcılıkla farklı toplumsal kesimlerin hepsinin ekonomik sistem içerisinde yer alabileceği bir amacı ortaya koymak gerekir. İkincisi paylaşımcılıktır. Özellikle risk sermayesi kavramının daha da fazla geliştirilebileceği araçlar ortaya konulurken paylaşımcılığın esas alınması gerekir. Faizsiz olarak adlandırılan araçlarımızın önemli bir kısmının risk paylaşımı içerisinde olmadığını, neredeyse piyasadaki mevcut faiz oranları üzerinden bir borç verme durumunda olduğunu biliyoruz. Amacında paylaşımcılık olmayan hiçbir aracın istediğimiz istikamete hizmet etmesi mümkün değildir. Üçüncüsü ise erişimde adalet meselesidir. Özellikle pandemi sonrası süreçte en önemli hususlardan birisi budur. Şu an dünyada para yok değil. Dünyanın büyük ülkelerinin ve merkez bankalarının, sadece pandemi dolayısıyla piyasaya 12 trilyon dolar para çıkardıklarını biliyoruz. Burada finansmana erişimde adaletin sağlanması esas meseledir. Özellikle bizim gibi gelişmekte olan ülkeler için motor gücü mahiyetinde olan, bizim ekonomimizin de hala yüzde 65’ini ayakta tutan, temsil eden özellikle KOBİ’lerin ciddi şekilde güçlendirilmesi, sermaye imkanlarına ulaşabilecekleri imkanların temin edilmesi gerekmektedir.”
Prof. Dr. Kurtulmuş, bu 3 temel fonksiyon çerçevesinde oluşturulacak alternatif araçların mutlaka geniş bir tabana yayılması ve nihayetinde küresel ölçekte alternatif bir faizsiz yapının kurulabilmesi için bunların üzerinde durulmasının çok önemli olduğunu sözlerine ekledi.
“Yeni Dönem, Alternatif Paradigmalar İçin Bir Fırsat”
Önümüzdeki dönemin oldukça çetin geçeceğini ama bu dönemin özellikle de alternatif paradigmaları ortaya koymak için son derece büyük imkanlar sunduğunu belirten Prof. Dr. Kurtulmuş, Türkiye’nin küresel salgın dolayısıyla ortaya çıkan manzarada, dünyanın birçok ülkesine kıyasla başarılı bir ülke olduğu vurgulayarak, gelecekte özellikle ekonomik, hukuki ve politik alanda gerçekleştirilecek reformlarla daha da güçleneceğini dile getirdi.
“Gelecekte Çok Sayıda Meydan Okumayla Karşılaşacağımızı Biliyoruz”
Türkiye’nin yaşanan bütün gelişmelerde üzerine düşen rolü en iyi şekilde yerine getirdiğini kaydeden Prof. Dr. Kurtulmuş, “Yakaladığımız bu olumlu momentumu, ciddi şekilde istifade ederek ileriye doğru taşıyacağımızı düşünüyorum. Türkiye, önlenemeyen yükselişini Allah’ın izniyle sürdürecektir. Bunun için bir fırsat yakalamıştır. Bundan dolayı Türkiye’nin önümüzdeki dönemlerde çok sayıda meydan okumayla karşılaşacağını biliyoruz. Ama bütün bunlara rağmen kararlı bir şekilde kendi milli menfaatlerimizi koruyarak, imkân ve kabiliyetlerimizi geliştirerek yolumuza devam edeceğiz” dedi.
“Türkiye’nin Önlenemez Yükselişi Devam Edecek”
Türkiye’nin ortaya koyduğu yükselişi, son dönemlerde yaşanan gelişmeler ışığında örneklendiren Prof. Dr. Kurtulmuş şunları aktardı: “Doğu Akdeniz’deki gelişmeler çerçevesinde, Avrupa’nın bazı çevrelerinde Sevilla haritası olarak gündeme getirilen, ikinci Sevr’i çağrıştıran haritada bütün bunların hepsini gördük, karşıladık ve yok hükmüne getirmek için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirdik. Oruç Reis gemisinin Akdeniz’deki arama faaliyetlerinde Türk fırkateyni, üstünde helikopterler, onun üstünde de uçaklarla ortaya konulan o manzara, aslında Türkiye’nin önlenemez yükselişinin bir göstergesidir, bir resmidir. Libya Ulusal Hükümeti ile yapılan mutabakatla Akdeniz’de bir münhasır ekonomik bölge oluşturularak bunun tescil edilmesi, Türkiye’nin bir ‘mavi vatan’ anlayışının olduğunun ve bunu kim ne derse desin sürdürmekte kararlı olduğunun bir göstergesidir. Karadeniz’deki doğalgaz arama faaliyetlerimizle birlikte önümüzdeki dönemde Türkiye’nin bu alanda da etkili bir çıkış sürdüreceği açık şekilde ortaya konulmuştur. Yine güney sınırlarımızda; Suriye’nin, Irak’ın kuzeyinde terör örgütlerinden kaynaklanan birtakım saldırılarla Türkiye uzun süre rahatsız edilmiş ve arkalarında hangi ülkelerin desteği olursa olsun, Türkiye bu terör örgütlerine asla müsaade etmeyeceğini göstermiştir. Dünyanın en büyük devletleri olduğunu iddia eden bu ülkelere karşı Türkiye, kararlılıkla yoluna devam etmiş, ‘sınır ötesi operasyon yapamazsınız’ denmesine rağmen 3 tane sınır ötesi operasyon yaparak terör örgütlerine diz çöktürmüştür. Bu da Türkiye’nin önlenemez yükselişinin bir göstergesidir.”
“Milli Sanayi Ürünlerimiz, Yükselişimizin Bir Başka Göstergesi”
Türkiye’nin milli savunma sanayiinde yaklaşık yüzde 70’ler seviyesine gelmiş olmasının ve helikopter motoru yapabilecek seviyeye ulaşmasının, kısa bir süre sonra tank ve uçak motoru yapabilecek bir seviyeye de geleceğini gösterdiğini kaydeden Prof. Dr. Kurtulmuş, tüm bu gelişmelerle birlikte; Türkiye’nin ürettiği milli İHA’ların son derece etkin bir şekilde kullanılmasının ve Türkiye’de yerli otomobil dahil olmak üzere milli sanayi ürünlerinin ortaya çıkmasının da Türkiye’nin önlenemeyen yükselişinin bir göstergesi olduğunu vurguladı.
“Devlet-Millet Dayanışmasını En Üst Noktaya Çekeceğiz”
Prof. Dr. Kurtulmuş, Türkiye’nin yükselişiyle ilgili şu değerlendirmeleri yaparak ifadelerini tamamladı: “Onlarca yıldır milletin hasretle beklediği Ayasofya’nın ibadete açılması gelişmesinin öncesinde, ABD Dışişleri Bakanı ve Avrupa Birliği’nden bazı temsilciler başta olmak üzere, dünyanın dört bir tarafından ‘Siz burayı açamazsınız, bu durum uluslararası ilişkilerinizi, Batı ile ilişkilerinizi sıkıntıya sokar’ denmesine rağmen, Türkiye yüksek yargının kararından sonra sayın Cumhurbaşkanımızın kararlılığıyla Ayasofya’yı ibadete açarak, egemenlik hakkından vazgeçmeyeceğinin açıkça ilan etmiştir. Bu gelişme de devlet-millet kaynaşmasını sağlayan, pekiştiren önemli göstergelerden birisidir. Türkiye bu yükselişini sürdürmeye Allah’ın izniyle devam edecektir. Bu vesileyle hepimize büyük sorumluluklar düşmektedir. Türkiye’nin yakalamış olduğu bu çıkışı düzgün bir şekilde sürdürebilmesi için önce içeride dirliğimizi, birliğimizi sağlayacağız. Devlet-millet pekişmesini, dayanışmasını, uyuşmasını en üst noktaya çekeceğiz. Elimizdeki imkanları en güzel şekilde kullanacağız. Ve bütün bunların yanında bilimde, sanatta, fikirde, düşünce dünyasında da bütün bu meydan okumalarla başa çıkabilecek olan imkanlarımızı geliştirerek, Türkiye’nin yeniden güçlü bir Türkiye olarak devam edebilmesini temin edeceğiz.”
Sempozyum, 4 Oturumla Devam Etti
12. Uluslararası İslam ve Ekonomi Sempozyumu, açılış konuşmalarının ardından oturumlarla devam etti. Birçok önemli tebliğin sunulduğu sempozyumun “Sabri Orman Hoca ve İslam İktisadına Katkıları” başlıklı ilk oturumu, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sayım Yorğun’un moderatörlüğünde gerçekleştirildi. İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Denetleme Kurulu Üyesi Doç. Dr. Mehmet Babacan, “Faizsiz Finans Sistemi İnşası” başlıklı ikinci oturumu yönetti. İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ömer Karaoğlu “Risk Paylaşımına Dayalı Finansal Araçlar” başlıklı üçüncü oturumun moderatörlüğünü üstlenirken, İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi ve İSİFAM Müdürü Doç. Dr. Necmettin Kızılkaya ise “İslami Finansal Okur-Yazarlık” başlıklı son oturumun moderatörlüğünü gerçekleştirdi. Sempozyum, oturumların tamamlanmasının ardından sona erdi.
12. Uluslararası İslam ve Ekonomi Sempozyumu’nu izlemek için tıklayınız.
Haber: Tuğçe AYÇİN
İÜ Kurumsal İletişim Koordinatörlüğü
Öne Çıkan Haberler
Blockchain Teknolojisi Kulübümüz Uluslararası Ödül Kazandı
İstanbul Üniversitesi Yayınevi’nin 6 Yeni Uluslararası Kitabı Açık Erişime Sunuldu
İÜ Dil Merkezi 16. Dönem Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğretimi Sertifika Programı Kayıtları Başladı
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Tarafından Düzenlenen “Akademik Sohbetler”in İkincisinde 1944 Sürgünleri Ele Alındı
3 Aralık Dünya Engelliler Günü “Engellilikte Hak Temelli Yaklaşım ve Erişilebilirlik” Paneli Gerçekleştirildi
“Başarının İki Anahtarı, Yüksek Katma Değerli Ürün Üretmek ve Kadınların İş Dünyasına Katılmasını Sağlamaktır”